Sayfalar

Hamd, ancak Allah'adır. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz.

27 Mayıs 2012 Pazar

Tağuti Sistemde Askerlik Yapmak!



Evvela tağutun ne olduğunu bilmek gerekir! Bunun târifini Allahu Teâlâ Bakara Suresi´nin 257. ayeti kerimesinde yapıyor ve şöyle diyor: „Allah, iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin velileri de tağuttur, onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî olarak kalırlar.“Bu ayeti kerimede tağut: Allah (c.c.)´ın zıttı, şeriatına, dinine karşı, kâfirlerin dostları ve onları nurdan zulumata, karanlıklara çıkartan diye târif ediyor.

Ve yine Kur´an-ı Kerim´de tağutun manasını açığa çıkaran bir başka ayeti kerime  „İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler de tağut yolunda savaşırlar. O halde siz şeytanın taraftarlarına (askerlerine) karşı savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır!“ (Nisa, 76)Bu ayeti kerimede Allahu Teâlâ iki tane mücadele yolu belirlemiş:Biri Allah (c.c.) yolu ki, iman edenlerin yolu bu yoldur, diğeri de tağut yolu ki kâfirlerin yolu da bu yoldur.Allah (c.c.)´ın karşısında, İslam´ın ve müslümanların karşısında bulunan her ordu tağuti bir ordudur. Şeriat´ı ortadan kaldıran ve Hilâfet´i lağveden ve gelmemesi için savaşan bir ordu tağuti bir ordudur.Dolayısıyla mevcud tağuti rejime ve rejimlere askerlik yapmak küfürdür! Askerlik yapan insan da Nisa Suresi´nin 76. ayeti kerimesi mucibince kâfirdir!
Merhum Seyyid Kutub bu ayeti kerimenin tefsirinde şöyle buyurur: „Mü´minler Allah (c.c.) yolunda onun hayat metodunu gerçekleştirmek, şeriatını yerleştirmek ve Allah adına ´insanlar arasında´ adaleti uygulamak için savaşırlar, başka isim altında değil. Kâfirlerse tağut uğrunda Allah´ın metodunun dışında değişik hayat metodlarını gerçekleştirmek, -Allah (c.c.)´ın izin vermediği- değişik şeriatları yerleştirmek ve yine Allah (c.c.)´ın izin vermediği değişik değerleri oturtmak ve Allah´ın nizamı dışında değişik ölçüler dikmek için savaşırlar.
Allahu Teâlâ Kur´an-ı Kerim´de mü´minlerin sıfatından bahsederken Zümer Suresi 17. ayeti kerimede“Tağut´tan, ona kulluk etmekten kaçınıp da tam gönülle Allah'a yönelenlere gelince, müjde onlaradır. Haydi müjdele kullarımı!“ Yani bu ayette tağutlardan sakınmak mü´minin sıfatıdır.
Yine Nisa Suresi 60. ayeti kerimede „tağutu inkâr etmekle emrolundular!“ ifadesi kullanılmaktadır. Hatta iman öncesinde tağutun inkâr edilmesi imanın şartı olduğunu Bakara Suresi 256. ayeti kerimede Rabb´imiz bildirmiştir.Şimdi, bugünün müslümanı tağuta karşı savaşması gerekirken, tağutun safında gidip yeralıyor, savaşıyor ve askerlik yapıyor. O zaman Rabb´imizin Kur´an-ı Kerim´de yahudi sıfatlarından bahsederken şöyle  buyurduğu insanlar zümresine girmiş olur (Allah muhafaza) „Bunun üzerine o zulme devam edenler sözü değiştirdiler, onu kendilerine söylenildiğinden başka bir şekle soktular. Biz de kötülük yaptıkları için o zalimlere murdar bir azap indirdik!“ (Bakara, 59)
 Sadece hicret etmeye gücü yetmeyip de zorla götürülen insanın durumu müstesnadır! O şahıs küfre girmez, Allah (c.c.) nazarında mazurdur!
Bakınız, önceki kavimlerden Firavun zamanı bu zamandan aşağı kalmaz. Yani o zaman nasıl bir tağuti sistem hâkim idiyse bu zamanki laik sistem de aynı şekilde bir tağuti sistemdir. Ki, Kur´an-ı Kerim´de Kasas Suresi´nin 4. ayeti kerimesinde Rabb´imiz şöyle buyurur: „Çünkü Firavun, (Mısır) toprağında gerçekten azmış, halkını parça parça etmişti. Onlardan bir zümreyi güçsüz buluyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını ise sağ bırakıyordu. Belli ki o bozgunculardandı.“ Şimdi bu ayette açık bir şekilde ifade ediliyor, Firavun´un ne derece zalim olduğu, ne kadar azgın olduğu ve ne derece tağut ve zorba olduğu. Hatta bizim şu zamanımızdaki tağutlardan daha da zalim ve daha çok sınırları zorlayan bir tağut.
Ve Rabb´imiz Zuhruf Suresi´nin 54. ayeti kerimesinde „Firavun kavmini küçümsedi. Onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar fâsık bir kavimdi!“ diye buyuruyor. Bugün ki tağutlar da halkını küçümsemiş, halkına istediği zaman işkence eder, cezalandırır ve kendine bu askerlik yoluyla itaat ettirir. Bakınız Allahu Teâlâ Firavun ile zorla askere aldığı askerlerini, ordusunu sonuç itibarıyla aynı kefeye koyuyor. Hepsine aynı hükmü veriyor ve Kasas Suresi´nin 8. ayetinde şöyle buyuruyor: „Şüphesiz Firavun ile Hâmân ve askerleri hatalıydı!“ derken Firavun ile askerlerini aynı saymış, askerleri Firavun´dan ayırmamıştır ve yine Kasas Suresi´nin 40. ayetinde şöyle buyuruyor: „Biz de onu ve askerlerini yakalayıp denize atıverdik. Bir bak, zalimlerin sonu nice oldu!“ İşte bu ayeti kerimede de Allahu Teâlâ cezalandırma konusunda da Fiarvun´la askerlerini birbirinden ayırmadan hepsine birden aynı cezayı veriyor.
Rabb´imiz (c.c.) bunları dünyevi hükümde ayırmadığı gibi uhrevi hükümde de ayırmıyor. Bakınız Hud Suresi´nin 98-99 ayetlerinde nasıl buyuruluyor: „Kıyamet günü, (Firavun) kavminin önüne düşer. Artık o bunları ateşe götürmüştür. O varılan yer, ne kötü bir yerdir. Hem burada, hem de kıyamet gününde lânetle izlendiler. Onlara verilen bu karşı destek ne fena bir destektir!“Bu karşılaştırma Firavun döneminde olduğu gibi bir de aynı bu olayın bir benzeri Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında da gerçekleşmiştir. Resulullah (s.a.v.) Mekke´den Medine´ye hicret ettiği zaman bazı kişiler hicret etmeyip Mekke´de kaldılar. Bunun üzerine Mekke müşrikleri Bedir savaşına giderken o müslümanları da zorla savaşa götürmüşlerdir. Bunlardan bazıları müşriklerin saflarında iken öldürülmüş ve bunun üzerine Nisa Suresi´nin 97. ayet nazil olmuştur: „Melekler, kendilerine zulmeden kişilerin canlarını aldıklarında, onlara, ´Ne işte idiniz?´ derler. Onlar da: ´Biz yeryüzünde zayıf kimselerdik.´ derler. Melekler: ´Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi, siz de orada hicret etseydiniz ya?´ derler. İşte bunların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü gidiş yeridir!“
Bu ayetlerin iniş sebebi hakkında İbn Abbas (r.a.) şunu nakletmektedir:
„Peygamber (s.a.v.) zamanında bazı müslümanlar müşriklerle birlikte durup onların sayılarının artmalarına neden oluyorlardı. (Savaş sırasında) Ok, onlardan bazılarına isabet edebiliyor veya boynu vurulup öldürülebiliyordu. Bunun üzerine bu ayetler nazil olduYine İbn Abbas (r.a.)'ın rivayet ettiğine göre; „Bir kısım Mekkeli´ler İslam'a girmiş, fakat müslümanlıklarını açığa vurmamışlardı. Bedir savaşı gününde müşrikler onları da beraberlerinde savaşa götürdüler ve bazıları bu savaşta öldü. Müslümanlar bunun üzerine: ´Bizim arkadaşlarımız müslüman idiler, savaşa zorla sokuldular´ deyip, onlara Allah'tan mağfiret dilediler. Bunun üzerine bu ayetler nazil oldu. Bu ayet müslümanlardan kalanlara yazılıdı ve bildirildi ki onlar için özür yoktur.“ Ravi devamla şöyle anlatır: „Onlar (hicret etmek üzere çıktıklarında müşrikler kendilerine kavuşup aralarına fitne saldılar.
Bunun üzerine: „İnsanlardan öyleleri de vardır ki, inanmadıkları halde, ´Allah'a ve ahiret gününe inandık.´ derler.“ (Bakara, 8) (İbn Kesîr, Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azim, I, 542).
Bu ayeti kerimenin sebebi nüzülu ise şudur: Bedir savaşında müslümanların eline esir düşenler arasında Peygamber Efendimiz (s.a.v.)´in amcası Abbas da vardı. Bunun üzerine Efendimiz amcasına: „Kendin için, kardeşinin oğlu Akil b. Ebi Talib için, Nevfel b. Haris için ve müttefikin Haris oğullarından biri olan Utbe b. Cahdam için fidye ver de kendini kurtar.“ Bunun üzerine Abbas vermek istemedi ve şöyle dedi: „Ben müslüman olduydum, bunlar beni zorla savaşa çıkardı.“ Peygamber Efendimiz (s.a.v.): „Allah (c.c.) durumunu en iyi bilendir, eğer gerçekten dediğin gibi isen Allah (c.c.) sana ona göre karşılığını verir, fakat senin zahirin (görünüşün) bizi ilgilendirir.” Bizim aleyhimizedir. (Bize karşı savaşıyorsun.) Abbas 20 altın Okıyya ödeyerek kurtuldu. (Müsned, Ahmed b. Hanbel Hadis No: 3310/ El-Müstedrek ales-Sahihayn Hadis No: 5074/ El-Bidaye ven Nihaye: c. 3, sf. 365)
İbni Kesir tefsirinde şu ifade kullanılır: “Abbas, Akil ve Nevfel esir olduklarında, Allah Resulu Abbas´a: ´Kendin ve kardeşinin oğlu için fidye ver´ buyurdular. Abbas: ´Ey Allah´ın Resulü! Senin kıblene namaz kılmadık mı? Senin şehadetini (Kelime-i Şehadet´i) getirmedik mi?´ Deyince, Allah Resulü: ´Ey Abbas! Siz hasımlaştınız, size de hasım olundu´ buyurdular.“Nasıl Abbas kâfir bir esir olarak muamele gördüyse, bunlar da zahiren kâfir muamelesi görürler.
İbni İshak´ın Siyeri´nde şu ifade geçer: “Senin zahirin (görünüşün) bizi ilgilendirir, Kalbini Allah (c.c.) bilir!”Dikkat edilecek olursa, bunlar savaşa zorla götürülmüş, kendi istekleriyle gelmemiştir ve bunlar savaşta hiç bir müslümanla savaşmamışlar ama hakkında böyle bir ayet nazil olmuş ve Peygamberimiz (s.a.v.) amcasıyla nasıl konuşmuştur.

Sonuç olarak Nisa Suresi´nin 97. ayetinde onlara: “Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi, siz de orada hicret etseydiniz ya?” denildiği gibi hicret imkânı olduğu halde hicret etmeyip tağuta askerlik yapanlar da kâfir muamelesi görürler varacakları yer de Rabb´imizin ifadesiyle cehennemdir! Ki, bir sonraki ayet bu meseleyi daha net bir şekilde ifade eder: “Ancak gerçekten aciz ve zayıf olan, çaresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar hariç.. Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Allah çok affedici, çok bağışlayıcıdır!“ (Nisa,  98-99)

Bir de dikkat edilecek husus 97. ayeti kerimede meleklerin onlara ilk sorusu: „Nerede idiniz? Kimin safındaydınız?“ diyerek onları kınamıştır. Onlar da „Biz güçsüz idik. Zorla getirildik!“ dediklerinde melekler onlara "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi, siz de oradan hicret etseydiniz ya?“
Bir hadisi şerifte Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Sizin başınıza bazı liderler gelecek ki bu liderler şerli insanlara yakın olacaklar ve namazları vakitlerinden geciktirerek kılacaklar. Kim bunların zamanında yaşarsa onlara asker de olmasın, polis de, vergi tahsildarı da olmasın, haznedar da." (Sahih İbni Hibban c. 10, sf. 446)

Bu hadisi şerifte sarahaten ifade edildiği gibi bir müslüman muvahhidin bırakın tağuti sisteme askerlik yapmasını, namazlarını geciktiren, şerli insanlarla irtibata giren ve onlara yakınlık gösteren sisteme askerlik bile yapması caiz değildir!
İşte bugün Anadolu´da mevcud olan ordu İslam´a ve şeriata savaş açmış bir ordudur. O zaman bu ordu küfür ordusudur! Allah (c.c.) askere zorla götürülen insanın bile mazeretini kabul etmiyor, kaldı ki gönüllü olarak giden insanların durumu nicedir. Küfürde, kâfirlikde ziyadeleşmedir!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.